UYUYAN GÜZELLER BİR UYANSA

07-03-2024 12:54
UYUYAN GÜZELLER BİR UYANSA

UYUYAN GÜZELLER BİR UYANSA

 

PSİKOTERAPİ NEDİR?

Kişilik analizi ve  kişiliğin  yeniden yapılanması sürecidir.

Psikoterapi   beyni  daha akıllıca,    daha  fonksiyonel  kullanma  sanatını öğretir.Beyin bir organımızdır. Beden fonksiyonlarımızı düzenleyen bir organımızdır . Bizi biz yapan    bir organımızdır.    Duygu,  düşünce  ve davranışlarımızı  düzenleyen, arzu ve isteklerimiz  doğrultusunda   bazen da yaşadığımız hayal kırıklıkları ve travmaların  istemsiz etkileri doğrultusunda  hayatımızı yönlendirmemizi sağlayan  bizi biz yapan organımızdır da aynı zamanda . Yani kişilik örüntümüzü oluşturur..

Kişilik nedir  ?.

Kişilik   doğduğumuz andan itibaren  deneyimledikçe oluşturmaya  başladığımız ve yaşam boyu  geliştirdiğimiz otomatik işleyen   duygu düşünce ve  davranış kalıplarından oluşan   kendimize has bir sistemdir..

 

Kişilik nasıl oluşur? :

Kişilik oluşmasında  genetik  faktörlerin  büyük önemi var.. Anne ve babamızdan aldığımız genler bütün vücud  hücrelerimizin oluşmasında v e çalışma şeklini  belirlediği gibi beyin  yapısını ve işleyişini de belirler.. Nesiller arası bu geçişi  hücrelerin çekirdeğinde  kodlanmış DNA adını verdiğimiz genetik bilgileri  kodlayan yapılar belirler.Beyinin büyüklüğü, küçüklüğü kıvrımları işleyişininin temellerinin bu yapılar belirler..

Bunun yanı sıra kodlanmış bu bilgileri  nasıl kullanacağımızı  doğduğumuzda bilemeyiz..Genetik yapımızda kodlanan bu  bilgileri kullanabilmemiz için çevre tarafından uyarılmamız gereklidir.. ve gelen bu uyarılara nasıl cevap vereceğimizi de diğer insanları izleyerek gözleyerek  ve onları  taklid ederek , gereğinde bilinçli yada bilinçsiz onlar tarafından yönlendirilerek  öğreniriz. Yani genetik olarak getirdiğimiz malzemeyi  nasıl kullanılacağımızı çevremizden  çevremizdeki insanlardan öğreniriz..

İlk öğretmenlerimiz de  içine  doğduğumuz ailemizdir. Ailemiz içinde de ilk öğretmenimiz bizi 9 ay 10 gün boyunca karnında taşıyan annemizdir..Doğum güvenli , sıcak ve her türlü ihtiyacın karşılandığı anne karnından  kaotik , karışık bilinmezliklerle dolu  bir dünyaya geçiştir çocuk için.. Önemli bir psikoterapist olan Otto Rank’ın metaforik bir benzetmesinde olduğu  gibi doğum cennetten  kovulmaktır, bir anlamda. Nasıl böyle değerlendirmeyelim ki.. Bebek anne karnında ekmek elden su gölden yaşıyordu. Yediği önünde yemediği  ise arkasındaydı.. Aslında yemeğe de gereksinimi yoktu ki..  Onu annenin bedenine bağlayan göbek kordonu tüm ihtiyaçlarını karşılıyordu. İstemesine ya da bir şey yapmasına gerek yoktu. Nefes almasına, yemek yemesine, idrar yada gayta yapmasına, beden ısısı düzenlemesine annenin bedeninde bu ihtiyaçlar karşılanıyordu..

Bir zaman sonra onu koruyan rahim adındaki küçük odacık ona dar gelmeye başladığında ,rahim kasılmaya  başlayarak  onu dış dünyada yeni bir yaşama  başlamak üzere itmeye başlar..Artık beden büyümüştür ve  beden fonksiyonları dış dünyada annenin bedenine  bağlı kalmadan yaşamaya  bir  uygun hale gelmiştir. Bebek daha  ne olduğunu anlayamadan dar bir kanaldan  geçerek, henüz anlamını bilmediği  oldukça karmaşık  bir dünyada  bulacaktır kendini. Alışkın olmadığı, tanımadığı   bu dünyada ses ışık, dokunuşlar ve boşluk vardır. Bundan sonra kaybettiği o cenneti arayacak ve o cennetteki dinginliğe ve huzura ulaşmaya çalışacaktır ömür boyu. Onu doğumla başlayan ölümle biten uzun ince bir yolda yürümek beklemektedir artık. Ancak bu  yolda sağlıklı bir şekilde yürüyebilmesi , aradığı o huzur ve mutluluğu  bulabilmesi , sahip olduğu genetik donanımlarını nasıl kullanacağını öğrenebilmesi için de rehbere ihtiyacı  vardır..Bu öğrenme sürecinde bedenide ruhsal yapısı da büyüyecek gelişecek daha komplike , daha karmaşık fonksiyonlar kazanacaktır.İşte bu dönemde bu rehberliği yapacak kişi annesidir..Dış dünya soğuk, ana rahmi gibi sıcak değildir, beden  ısısını kendi vücüdu düzenleyecek, kendi nefesini kendi alacak,  beslenmesini annesinin memesinden emerek  karşılayacak. Üstelik bu yaşamsal  fonksiyonlarının sağlanabilmesi ve düzenlenebilmesi içinde  bir yetişkinin  bakımına ihtiyacı vardır..Annesi dış dünyadaki güvenli ortamı sağlarken , bebeğin  kendisinin karşılayamadığı ihtiyaçlarının zamanında ve yeterince karşılanmasını da sağlar..    Böylece başkasının  bakımına   bağımlı dönemden  sağlıklı bir şekilde geçip   dış dünya da kendi ayakları üzerinde durabilen, ihtiyaçlarını sağlayabilen bağımsız bir birey olma yolunda ilk rehberi olacaktır.

Bebek  henüz düşünemez, konuşamaz bu nedenle konuşarak yada düşünerek ilişki ve iletişim kurma kapasitesine  de sahip değildir. Ancak duygusal merkezleri işler haldedir ve duygularla iletişim kurabilir.. İşte doğuştan getirdiği beyinde mevcut duygu     düşünce ve davranış merkezlerinin sağlıklı yada sağlıksız gelişmesinde çocuğun yaşamın ilk 3 yılında ilk rehberi annesi ile kurduğu iletişim  ve etkileşimin nasıl olduğu   önemlidir. Çünkü çocuk dış dünyadan gelen uyarıları anlamlandıracak organa  sahip, ancak bunu nasıl yapacağını  bilecek donanıma sahip değildir..

ilk     etapta   yaşadıklarını ve yaşadıklarının  bedeninde oluşturduğu duyguları anlamlandırması gerekmektedir. İnsanları, yaşayan diğer canlıları, eşyaları   anlamlandırması ve sonra onlarla nasıl ilişki kurabileceğini   öğrenmesi gerekecektir.Yani dış dünyadan aldığı etkiler ne  anlama  geliyor, onu nasıl etkileyecek, bu etkiler olumlu mu  ,  olumsuz  mu ?,  Bu uyarılara nasıl cevap verecek ? Bebek bunu bilmiyor. Dış dünyadan gelen bu uyarıların  değerlendirmesini annesini izleyerek,  gözleyerek yapıyor. Annesini sesi, sesinin tonu , mimikleri,kollarını ellerini kullanma tarzı , onu tutuşu kavrayışındaki değişikleri izleyerek dış dünyayı anlamlandırmaya başlıyor…Yaşadıklarını beyninde kodlayarak dış dünyadan aldığı bu etkilerle kendi içi dünyasını  oluşturmaya başlıyor..Dış dünyayı içselleştirme süreci diyoruz biz buna. İşte bu şekilde dış dünyayı      anlamlandırarak iç dünyasını oluşturması ile   kişiliğinin temellerini atmış oluyor aynı zamanda. Kendi  hakkında ve dünya  hakkında bir görüş  geliştiriyor.. Kendi hakkında da   bir benlik algısı  geliştiriyor..Kendisi   hakkında geliştirdiği  bu inançlara  ya da algıya    kendilik diyoruz..

Bu aslında kolay bir süreç değildir büyümek ve olgunlaşmak ..Sıkıntılar ve sancılar da doludur. Aynı zamanda aşılacak engeller vardır, bu uzun ince yol  boyunca.. Değişik aşamalardan geçilir. Kişiliğin ortaya çıktığı ilk üç yıldan sonrada  , İnsanoğlu kişiliğinin yeniden yapılandığı değiştiği dönüştüğü aşamalardan  geçer..Bu uzun ince hayat yolunda fetus olmaktan , bebekliğe doğru,  bebeklikten  çocukluğa doğru .. çocukluktan  ergenliğe doğru, ergenlikten   genç erişkinliğe doğru.. gençlik erişkinlikten olgunluğa  doğru  ve  nihayetinde yaşlılığa doğru  bir yolculuk yapacaktır ve Her bir  geçiş aşamasından dan geçerken de  her dönemin getirdiği hediyeler ve zorluklarla karşılaşacak ve yaşam deneyimini  artacaktır.  Yaşadığı deneyimlere bağlı olarak ta    kişiliği de değişimler ve dönüşümler yaşayacaktır. Yaşamında var olan ile nasıl iliş

ki kurduğumuzla ilişkilidir kişiliğimiz..

Duygularımızı doğuştan getiririz.. Ancak nasıl kullanacağımızı öğreniriz..üzüntü, korku, kızgınlık,sevinç vb duygular bedenimizde doğuştan kodludur.. ama bu duygular ortaya çıktığında bu duyguların ne anlama  geldiği  ve  nasıl düzenleneceği  ile ilgili bir fikrimiz yoktur. Bunların ne anlama geldiğini ilk bakıcımızla kurduğumuz etkileşimle, onun tepkilerini izleyerek  bu tepkilerini anlamlandırarak öğreniriz..Bu şekilde olayların insanların v e eşyaların ne anlama geldiği, onlarla nasıl ilişki kuracağımızı öğreniriz.. Yani dış dünya ile nasıl ilişki kuracağımıza  dair bir fikrimiz oluşur ve  bir tarz geliştiririz.. işte  tarza biz kişilik diyoruz..

Mesela: Çocukları izlemişsinizdir. Düşerler  canları yanar..  Bu  can acısına nasıl tepki vereceği çoğu kez annesinin verdiği tepki ile yakın ilişkilidir..  Çocuk annesinin yüzüne bakar.. Anne telaşlı ise , anne panik halinde o ise annesinin verdiği duygusal tepkinin aynısını verir bu  küçük bir çizik bile olsa.. oda panikler , telaşlanır, sakinleşmekte zorlanır.. Ama  anne sakin davranırda bunu küçük ve önemsiz olduğunu ve böyle şeylerin olabileceğini söylemesi  çocukta ortaya çıkan  panik yada korku duygusu olsa bile annenin verdiği tepkiye uyumlu olarak oda sakinleşir ve oyununa devam eder.

Özellikle ilk bir yaş önemlidir. Ve çocuk güvenliğinin temeli olan annesinin kendinden uzaklaşmasını istemez.Anneden uzaklaşması , yoksunluğu  güvenliğinde kaybıdır..Bilinmeyen , her an ne olacağı  belli olmayan bir dünyada kaybolmak demektir onun için. Annesinin(ilk bakıcı ) duyguları ile senkronize olmuştur..uyumlanmıştır. derin bir duygusal bağlanma  vardır aralarında. Göbek kordonu kesilmiştir.. bedensel bağlanma  kesilmiştir ama aralarındaki  duygusal  bağlantı devam etmektedir. Ve bu bağ çok derin v e çok güçlü bir bağdır. Sanki görünmez bir  bağdır aynı zamanda.. çocuk annesinin kendi odasından  çıkmasına bile müsaade etmez nerdeyse. Hisleri ile onu takip eder..

Anneler bilirler.. çocuklarına kıyamazlar kendi kişisel ihtiyaçlarını, mesela banyo ihtiyacını   gidermek için çocuğunun uyumasını bekleyen ancak  onu uyuttuktan sonra banyoya giren bir anne, şaşkınlık içinde kendisinin her banyoya girdiğinde çocuğunun onun odadan çıktığını hissedip uyanmasına çok  şaşırdığını anlatmıştı. Sağ beynimiz duygularımızın düzenlendiği duygusal yönümüzü düzenleyen yarım küremizdir. Biz duygusal olarak oluşan bu bağlanmaya sağ beyinden sağ beyine bağlanma diyoruz. Hisler yolu ile bir algılama ile bağlanmadır ..

Bir bedenin sağlıklı olabilmesi için beslenmeye ihtiyacı vardır.Ruhumuzda gelişen , değişen bir oluşum tıpkı bedenimiz gibi ..Onun da sağlıklı bir şekilde  beslenmeye ihtiyacı var. Onunda bu gelişimi sağlıklı yapabilmesi  ve sağlıklı bir var oluşta yaşayabilmesi için .Ruhu besleyen  ve geliştiren en önemli gıdası  ise ilişkilerdir. Ruhun sağlıklı bir şekilde varlığını devam ettirebilmesi için diğer insanlarla sağlıklı  ilişkilere ve sağlıklı  bağlar kurmaya ihtiyacı  vardır.. Eğer kişinin  hayatındaki ilişkileri, hele ki  ebeveynleri ile kurduğu ilişkileri sağlıksız ise  ruh hastalanır. Ruh çürür ve toprağa girmeden, yaşarken  ölür. İşte o zaman insan adeta bir zombiye döner..Ruhsuz ve cansız bir hale gelir..Sağlıklı ilişkiler kurmak ise bir sanata benzetilebilir. Bu sanat doğumla birlikte öğrenilir ömür boyu geliştirilir..ancak olumlu şartların bulunmadığı ortamlarda büyür,  yada hayatın bir döneminde olumsuz etkilere maruz kalmak bu sanatı öğrenmede zorluklara ve dolayı ile yaşam boyu süren problemlere neden olur. Yani kişi bu sanatı öğrenmeyebilir..Bedenimizde kodlanmış genler ile ilişki kurma potansiyeli ile Dünyaya geliriz. Bu kodların genetik materyale nasıl kodlandığı  önemli..Ancak bu  kodların yaşam olayları ile  nasıl aktiflediği de önemli.. Sağlıklı ilişki kurma içine doğduğumuz ailede öğrenilir. Son yıllarda bu bağlanlanma teorisi ile anlatılır. Sağlıklı ilişkilerinin çekirdeğini ilk bakıcımı olan annemiz ile kurduğumuz  ilişkimizin kalitesi belirler..

Anne ile kurulan ilk ilişki duygularla kurulur ve  bu ilişkinin tarzı hayatın daha sonraki dönemlerimizde kuracağımız ilişkinin de kalitesini belirler doğal olarak..Üretken bir hayat, genetik kapasitenin doğru  ve duyguların  canlı yaşandığı aktif bir yaşamı işte bu  bağlanma belirler..

Sağlıklı bağlanma, sağlıklı ilişkileri, sağlıklı ilişkiler ise doyumlu bir yaşam temel hazırlar.

Yaşamın ilk yıllarında ebeveyn ile kurulan ilişki temelindeki zayıflıklar, ya da travmalar kişilikte yaralanmaya neden olduğundan erişkin yaşamda da tekrarlayan döngülere neden olur. Çünkü kişilik yaralanmıştır. Bu yaraları sarmaya, onarmak için geliştirilen özel psikoterapi teknikleri mevcuttur. Masterson terapi tekniği de bunlardan biridir.

IdeaSoft® | Akıllı E-Ticaret paketleri ile hazırlanmıştır.